Elif'e Mektup
Elif…
Dört yüz elli bin tane Elif’in içinden benim hayatımın en güzel yerinde olan, her zaman olacak olan, çocukluğum, gençliğim, gülümsememin sebebi, kalbimin sızısı, benim Elif’im.
Yazdım, yazdım, her şey hakkında yazdım. Yapabildiklerim arasında en iyisi buymuş, öyle diyorlar. Sen gittikten sonra sayılı satır yazabildim, çok ağırdı yapamadım.
Kızdın mı bana ? Bilmiyorum… En çok da bu bilinmezlik hali zor geliyor ya insana.
Bu akşam sadece ikimiz olacağız bu yazıda.
Kendinden bahsetmeyi sevmeyen sen; seni anlatmadan duramayan ben… Sana aldığım o yeşil yüzüğü parmağından hiç çıkarmayan sen; taktığımda dünyanın ağırlığını taşıyan ben…
Sadece çocuklarının değil; herkesin Elif anne’si olabilecek kadar fedakar olan kadın, nefes aldığım her an benimlesin.
Sesler var kulağımın içinde, en büyüğü de senin sesin. Biliyor musun ben bu sayede buldum zaman makinesini. Başıma kötü bir şey gelmiş, duruyorum olduğum yerde, sesin geliyor kulağıma çok derinden. Derin ses bana neler anlatıyor söylemeyeceğim elbette,merak etme,aramızda. Olduğum yer senin bahçen oluyor bir anda, koşuyorum, koşuyorum, çok fazla koşuyorum. Kalabalığız, ama kalabalıkların arasından seçiliyoruz, dedim ya sen ve ben olacağız sadece. Başıma her ne geldiyse umursamıyorum. Senin sevineceğin iyi bir şey olmuş, yine yapıyorum aynısını, çocukken öğle yemeklerinde beklediğin gibi bekliyorsun beni, ben de o heyecanla geliyorum yanına hep. Bir de imkansız derler, imkansız mı sahiden?
Senin bir kokun vardı ki denizden mavi, çiçekten kırmızı, saflıktan beyaz. Hırkaların vardı, üstüne kokunun sindiği. Yazmaların vardı, beyaz saçlarını hala taşıyan. Acıların vardı, bir de ağrı kesicilerin. Sevinçlerin, üzüntülerin, hayal kırıklıkların, doğruların. Sen vardın canım sen, aklım kalmasın diye hiç ‘Gitme.’ demeyip son gördüğüm saatlerde ilk kez bu sözcüğü kullanan sen, imkanım olsaydı tek adım atmazdım biliyor musun…İyi ki vardın da, iyi ki vardık.
Son göz ağrın büyüdü, seni her hücresinde taşıyarak. Evet, her hücreme aşıladım bana öğrettiğin her şeyi, verdiğin sevgiyi. Biliyor musun canım, beş parasız kalabilirim, evsiz yurtsuz kalabilirim, dostlarımın bana arkasını dönmesine şahit olabilirim; ama artık sensiz olduğum tek an bile olmayacak. Hani sen endişelenirdin ya, bak her hücremdesin, gitmemişsin.
Bana dik durmayı öğrettin, anlattığın her anın bende öyle yer etti ki. Nasıl da dik durmuşsun sen ama. Ben nasıl da dik durmalıydım ama…Senin gidişine karşı bile.
Bugün 23 Mayıs 2018. Saat 01:00. Yazdığım en ağır yazıyı yazıyorum. Belki de en uzun süreni. Her kim okuyorsa hayatta en sevdiği insana sarılmasını istiyorum. Artık keşkelerle boğulmuyorum. Gitmediğini biliyorum. Hayatımın en güzel anlarında olduğun ve her daim olacağın için çok mutluyum. Fakat öyle çok özlüyorum ki, onu tarif edemiyorum. Bazen zaman makinesi bile işe yaramıyor desem inanır mısın? Başka yolları da var elbet ama sen gözyaşıma da kızardın.
İnsanlar geçiyor yanımdan, her daim aceleleri olan insanlar. Vapurdan işine yetişmeye çalışan insanlar geçiyor mesela, dalga sesleri duyuyorum. Sokaklarda bir köpeği besleyen iyi insanlar var hala. Yüreğini yitirmeyen insanlar da görüyorum, hiç gülmeden yaşayabilenleri de. Çokça şey oluyor canım, çokça. Her şey gelip geçiyor, hayat sürüyor. Ve aklımda, kalbimde, değişmeyen bir söz kalıyor. Her daim kulağımda, ismimin sonuna eklediklerinde ‘ben’ olduğum :
Anneannesi...
Yorumlar
Yorum Gönder