Engelleri Kırmak ve Dayım


Yitirdiğin masum çocukluğun, şimdilerde parmak uçlarında uzanmaya çalışıyor zihnine. Tüm silüetler sıralı,tüm söylenenler tam liste halinde,aklında. Hiçbir düş yineleyemiyor umutlarını. Sen gel dedin,onlar sırayla gittiler. Sen çare istedin derdine,diğer dertler yüzüne güldüler. Biliyorum,zordu istediğini alamamış olmak,belki bu akşam öylece yalnız oturmak. Biraz da gerçekten güçlü yaşamak nedir düşünelim mi? Sahi hiç düşündün mü diğer hayatları? Zorluğun ne olduğunu tartmaya çalıştın mı,denemek canını yaktı mı,bilmiyorum. Bana soracak olursan,öyle yerlerde aklıma öyle hayatlar geliyor ki,ağlardınız. Öyle ki hayatımın amacı bu zor yaşamlara farkındalık kazandırmak.

Haksızlığı hiç sevmezsiniz değil mi? Toplumun,sizin yaşamsal faaliyetlerinizi sürdürmeniz için tasarlanan her şeyi işgal ettiğini düşünün.Haklarınız yendiğinde ne de sinirli insanlar oluveriyorsunuz ama,her yolu deniyorsunuz değil mi? Peki bunların katbekat fazlası engellilere yapıldığında neden sesinizi çıkarmıyorsunuz? ‘ Her insan bir engelli adayıdır.’ gibi aptalca bir cümleyi asla kurmayacağım. Bundan bu kadar korkmanıza gerek yok,bencilliğinizi böleceğim ama,dünyada bu durumda olan tahmin ettiğinizden çok daha fazla sayıda insan zaten var.Ve öyle mücadeleciler ki,aklınızı kaçırırdınız. Hatta bana sorarsanız,gündelik dertlerinizden utanırdınız. Merhametsiz insanlara, bakışlara, belediyelere, dünyaya, kaçamadığın neden arayan sorgulama hissine rağmen yaşama öyle güzel şeyler katmaktır ki engelli olmak,bence bu ‘güçlü olmak’ dediğimiz şeyin en üst seviyesi. Sahip olduğun,sonradan kazandığın bambaşka şeyler ‘engelinin’ (bu kelimeyi hiç sevmiyorum) önüne çoktan geçmiştir. Öyle sevmişsindir ki hayatı yanındaki insanlara da mutluluk verir olmuşsundur.Ve seni anlayabilen insanlar hayran kalır aslında ne kadar güçlü olduğuna. Ben bunları nereden mi biliyorum? Dayımdan…
Bu yazıyı yazıyorum çünkü hem onu tanımanızı istiyorum,hem de farkında olmadan neler yaptığınızı fark ettirmek.



Dayımın ismi,Yadigar. Sivas’ta doğmuş,çocukken geçirdiği bir hastalık sebebiyle ellerini ve ayaklarını yeterli derecede kullanamıyor,bedensel engelli yani. Dayım ve anneannemle küçüklüğümden bu yana hep bir arada olduk. Küçükken anlamazdım bir şeyleri ama bana güç katan şeylerin başında dayımın olaylara ve hayata bakışı geliyor. Çünkü bugüne dek bir kez bile olumsuz düşündüğüne şahit olmadım,‘Neden?’ dediğini duymadım. Sözlerine ‘Ben’ diye başlamadı hiç. Yol yapılması için aradığı yerlerden çözüm gelmeyince belediye başkanına yemeğine gitti mesela,ve konuşup yaptırdı da.
İlkokulda en yakın arkadaşım dayımdı,bazen saatlerce oyun oynardık,uzaya gitme hayalleri bile kurardık.
Okuldan eve geldiğim bir gün bayram havasıyla karşılaştım. Dayıma tekerlekli araba
alınmıştı. Şahit olduğum o mutluluğu sanırım bir daha kimsenin bir şeye sahip olmasında yakalayamayacağım. Bunun mutluluğuyla çıktığımız ilk gezilerimizde fark etmeye başladım,hiçbir yer engellilere uygun değildi. Yolda kalıp tak diye eve dönmeler başlamıştı mesela. Dayım artık beni okuldan almaya da başlamıştı,birlikte eve yürüyorduk. İlkokulda sınıfımda ne yazık ki dışlanmaya maruz kalmış,kötü günler hatta yıllar geçirmiştim,dayım bunu biliyordu ve onun öğütleriyle sağlam çıkabildim,çünkü beni anlıyordu. Kendini geliştirmek için her şeyi yapıyordu,düzene karşı bir duruşu vardı ve bence her şeyden önemlisi merhamet dolu bir insandı. Kötü şeyler olmuyor muydu? Tahmin bile edemezsiniz.
Şimdi 21 yaşındayım. Ailemden ayrı başka bir şehirdeyim,dayım beni her gün arıyor ve her zaman BENİM bir derdim olup olmadığını soruyor,kendisinden hiç bahsetmiyor bile. Özel günlerde engelli maaşıyla hediyeler alıyor,sevdiği insanları mutlu edebilmek için. Çünkü biliyorum bundan güç alıyor, esasında engel sandığınızdan da güç alıyor,inadıyla savaşıyor ve mücadele ediyor. Ve tüm bunları yaparken, bilgi birikimi,mücadeleci ruhu,tecrübeleri onun yarısı kadar bile olmadığı halde onu hangi özelliğiyle olduğunu anlamadığım bir şekilde küçümsemeye çalışan insanların karşısında sakin kalabiliyor. Bence büyüklük budur! 
Çok sevdiğimiz ve birlikte gitmeyi hayal ettiğimiz yerlere dayım gelemiyor.Neden biliyor musunuz? Çünkü engellilere uygun yerler değil.Sizin aslında yapabilecekken emrettiğiniz işleri dayım kendi defalarca deneyip başaramayana dek kimseden rica etmiyor.Bunları niye mi anlatıyorum? Postunuza gelen beğenileri az bulup üzülmenizden,son gömleği alamamış olmanızı günlerce düşünmenizden,edilen tek lafa alınmanızdan utanmanız için. Hayatınızdan şikayet edip durmanızın ne kadar aptalca olduğunu anlamanız için.



                                  Bu güzel fotoğraf Ozan Karakaya tarafından çekildi.Çok şey anlatıyor.


Engelli asansörlerinde engellilerin önüne geçemezsiniz.Burda anlaşalım öncelikle.
Engelli park yerlerini de kullanamazsınız.Engelliler için yapılan hiçbir şeyi kullanamayacağınız gibi.Özellikle rampa konusuna lütfen dikkat edin.Tabii eğer engelli rampası bulabilirseniz.


Kabartmalı yollar görme engelliler için yapılmıştır.Duraklarda,trafik ışıklarında sesli uyarı sistemini duyduğunuzda ‘Bu ne amuagoyim’ diye zırvalıyorsunuz ya,bulunmasının asıl sebebi görme engellilerin hayatını kolaylaştırmaktır.


Günlük hayatta özürlü,otistik gibi sözcükleri insanları aşağılamak için kullanmayın.Mümkünse komik sandığınız engelli taklitlerinizi de az ötede yapın.


Çocuklarınıza dünyanın sahibi olmadıklarını söyleyin,egoyla büyütmeyin.Sınıflarında,mahallelerinde onlardan farklı çocuklara nasıl davranmaları gerektiğini özellikle öğretin.Bu en önemlisi.



Ve engelli bireylerle yaşayanlar..Empati sizin dünyanız olmalı,yapabiliyorsanız günde bir kez bir uzvunuzu kullanamadığınızı hayal edip alıştırma yapın.Mümkünse işlerinizi bu şekilde halletmeye uğraşın.Bir konuda kendisi istemediği sürece göstere göstere yardım etmeyin.Üzülüyormuş gibi davranmayın.Bunun normal olduğunu ona hissettirin.Diğer insanlara kızmayın,öğretin ve sabırla anlamalarını sağlayın.Bir kişi bir kişidir.Engellilerin sahip olduğu hakları öğrenin,öğrenmesini sağlayın.Bu hakları kullanmanızı engelleyenleri uyarın,şikayet edin.İşe alınırken karşılaştığı sorunlarla ilgili kime hangi dilekçeyi yazabiliyorsanız yazın.Biliyorum çok fazla beklediğiniz şey var,fakat beklemeyin,asla düşünmeyecekler.Durmadan iletişime geçmeye çalışın.Karşılaşılan her sorunun peşini kovalayın.Önce kaale alınılmadığı için sinir krizleri geçireceksiniz ama sonuç verdiği oluyor,bilginize.


Son olarak,tek bir bakışın insanın yüreğinde ne gibi hasarlara yer açabileceğini hayatının bir bölümünde ,belki tamamında, ötekileştirme yaşamış insanlar anlayabilir.Her kim yapıyorsa,lütfen yapmasın.Lütfen merak duygunuzla içinizde biraz olsun savaş verip kazanmayı öğrenin artık.Neden olduğunu,nelerle karşılaştığını anlatmak isteyen insan size zamanı geldiğinde zaten anlatacaktır. 

Kolay olan,sahte duyarla üzülmüş numarası yapmaktır.Zor olanı yapmak istiyorsanız önce farkındalık kazandırmalı,belediyeleri kovalamalı,sert bir dille uyarmayı öğrenmelisiniz.(Sizin bunları yapmayacak olduğunuzu varsayıyorum...) Kendiniz için de şikayet etmeyi ve acizliği bırakıp bir şeyler yapmaya çabalayın.Bence mücadele, hayatta kalmanın kanunu. Fazlaca mücadele,fazlaca empati ise bu hayattan kopup haklı bir boyuta geçmenize sağlıyor. Benim için artık bu saydığım insanlar yok hükmünde fakat benim bu duruma gelmem hiç de sandığınız kadar kolay olmadı. Ne yazık ki yok hükmünde olmaları ortaya çıkardıkları sorunları da yok etmiyor. Umarım bahsettiklerim bir kişinin dahi olsa bakış açısını değiştirmeyi başarabilir. Umutla ve mücadeleyle..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yolun Başında

Elif'e Mektup

Hesaplaşma